Gıda israfı dünyanın en büyük sorunlarından biri. Plansız üretim politikaları hem iklim krizini tetikliyor hem de güvenilir gıdaya erişimi...
Bitki Bazlı
Bitki bazlı ürünlerin tercih edilmesinin temel sebebi hayvan haklarıyla ilgili olan etik yaklaşımlardır ve sağlık ile ilişkisi ikinci planda yer almaktadır.
Dünya üzerinde protein kaynaklı beslenmeye talep her geçen gün artış göstermektedir. İnsanlar; kaliteli, besin değeri bakımından zengin ve en önemlisi gıda güvenliğine uyan gıdaları tüketmek istemektedir. Ekonomideki değer değişimi ve alım gücünün azalması sebebiyle hem güvenli hem de uygun bütçeli besinsel kaynakları tedarik edebilmek zorlaşmaktadır. Hayvansal kaynaklı beslenebilmenin yüksek maliyetli olması, bu sebeple de sürekli temin edilememesi sebebiyle yetersiz beslenmeye sebep olması alternatif protein kaynaklarına yönelimi arttırmıştır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, bu tür bitki bazlı ürünlerin tercih edilmesinin temel sebebi hayvan haklarıyla ilgili olan etik yaklaşımlardır ve sağlık ile ilişkisi ikinci planda yer almaktadır.
Hayvansal proteinlere ulaşım zaten kısıtlıyken, bazı merdiven altı olarak tabir edilen üreticiler de maliyeti düşürmek için bu tür gıda maddelerinin üretiminde taklit ve/veya tağşişe yönelmekte, bu durum da tüketicinin gıdalara olan güvenini sarsmaktadır.
Dünya geneline bakılacak olursa, 2050 yılında artan insan popülasyonu ile et tüketim ihtiyacının ikiye katlanacağı ve bununla birlikte hayvansal üretimin maksimum üretim kapasitesine ulaşacağı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla geleneksel yöntemin artan ihtiyaca cevap veremeyeceği ve üretim maliyetinin de daha da yükseleceği öngörülmektedir. Bu durumda et tüketimi lüks bir tüketim grubu olarak nitelendirilecektir. Kırmızı et ve kanatlı etleri gibi doğal hayvansal proteinlerin yerine geçebilecek yeni protein kaynaklarının araştırılmasının ekonomik, besinsel ve çevresel konularda önemli etkilerinin olacağı öngörülmektedir.
Sağlıklı bir beslenme modelinde ülkelerin çevresel ve kültürel koşulları, alışılagelmiş beslenme biçimleri rol almaktayken günümüz şartlarında modern beslenme alışkanlıkları küresel çapta, sürdürülebilir doğaya ve canlılara sorumluluk bilincinde anlayışlara sahiptir.
Bitki Bazlı Proteinli Gıdalar
Bitki bazlı proteinli ürünleri, Uluslararası Codex Alimentarius Commission (FAO/WHO Ortak Gıda Standartları Programı) tarafınca; "Belli başlı protein olmayan bileşenlerin (su, yağ, nişasta, diğer karbonhidratlar) bitki bazlı malzemelerden %40'lık bir protein içeriğine ulaşacak şekilde indirgenmesi veya çıkarılmasıyla üretilen gıda ürünleri." olarak tanımlanmaktadır.
Hayvansal ürünlerin üretiminde bitki bazlı ürünlerin üretimine kıyasla enerji birimi başına daha fazla suya gereksinim duyulmaktadır. Bu durum hayvansal kaynaklı besinlerin su ayak izinin bitki bazlı besinlere göre oldukça yüksek olmasını kaçınılmaz hale getirmektedir. Hayvansal kaynaklı gıdalar, özellikle de ruminant et, bitki bazlı gıdaların üretiminden daha fazla sera gazı yaymaktadır. Çevresel koşullar da göstermektedir ki sürdürülebilir kaynak kullanımı için bitki bazlı beslenmeye yönelim kaçınılmazdır.
Bitki bazlı proteinli gıdaların temelinde bilinçli bir tarım ve proteince zengin tarım ürünleri yer almaktadır. Buradaki önemli husus, hayvansal gıdaların yerine bitki bazlı proteinli ürünlerin ikame edilmesidir. Proteinin tarım ürünlerinden izole edilmesiyle de yeni biyoteknolojik ürünler ortaya çıkmaktadır.
Proteince zengin olan; bezelye, soya fasulyesi, mercimek, acı bakla gibi baklagiller; nohut, fıstık, buğday, mısır, pirinç, arpa, çavdar, yulaf, sorgum gibi tahıllar; ayçiçeği, kolza, susam, pamuk tohumu gibi yağlı tohumlar, patates gibi kök sebzeler, su bitkileri, üzüm çekirdeği, domates tohumu veya papaya çekirdeği gibi oldukça geniş bir grup gıda, bitkisel protein kaynağı olarak sıklıkla kullanılmaktadır.
Bitki bazlı gıdalar süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri gibi en temel tüketilen gıda ürünlerinin bir alternatifi olarak ileriki zamanlarda hayatımızda yer edinecektir. İkame değeri olarak bakıldığında bu çevre dostu ve yenilikçi teknolojinin algılarımızca reddedilmesi olumsuzluğu haricinde hiçbir negatiflik taşımayacağı da bir gerçektir. Eleştirilere de maruz kalabilecek bu yenilikçi ve sürdürülebilir yaklaşım gelecekte karşımıza bitkisel proteinli bir probiyotik yoğurt olarak da çıkabilecek, lezzetini harika bulduğumuz bir sucuk olarak da hayatlarımızda yer alabilecektir. En önemlisi de bu yenilikçi teknoloji ile geleneksel üretim sebebiyle çevreye ve gıda güvenliğine olumsuz etkiye yol açan birtakım faktörlerin elimine edilebileceği düşünülmektedir. Aynı zamanda modern dünya insanının isteklerine yanıt verilerek hayvan refahı ile ilgili endişelerin de önüne geçilmesi planlanmaktadır.
Geleceği Yakalamak: Bitki Bazlı Dönüşüm
- Kooperatif ve Kalkınma Bakanlığı kurulmalı
- GıdaPark’lar bünyesinde Yeni Gıdalar ve GDO Araştırma Merkezi kurulmalı
- Sanal su tüketimine göre gelecekte hangi tarım ürünlerinin ekiminden vazgeçeceğimiz, hangi ürünlerin ekimine yöneleceğimiz tespit edilmeli ve il il planlamalar yapılmalı
- Tarımsal gıda işletmeleri için ulusal plan hazırlanmalı ve standartlar belirlenmeli
- GıdaPark’lar bünyesinde bakanlık, akademi ve TMMOB’dan uzmanların yer aldığı Yeni Gıdalar Danışma Kurulu oluşturulmalı
- GıdaPark’lar içerisinde dikey tarıma geçilmeli, çiftçiye bu konuda eğitim ve ekonomik destek verilmeli
- Bitki bazlı gıda üretimi gerçekleştirecek işletmelere akademik destek sağlanmalı
- Fonksiyonel gıdaların üretimi ve Ar-Ge çalışmaları arttırılmalı
Bunlar İlginizi Çekebilir
AGPAM’ın sizin için önerdiği çalışmaları okuyun.
göz atın.
AGPAM’ın çalışma alanlarını ve gerçekleştirdiği çalışmaları inceleyin.