Ulusal Gıda Akademisi’nin merkezi Ankara’daki Zübeyde Hanım Gıda, Tarım ve Hayvancılık Enstitüsü olacak. AOÇ ise tamamen Enstitü’ye devredildi.
Türkiye'de Slow Food
Yerel tohumların kullanılması, özgünlüğün korunması, yöre halkının kalkınmasını destekleyen Slow Food, “iyi, temiz ve adil” gıda ilkesi benimsemektedir.
İnsanın hayatta kalması için yedi varoluşsal zorluk vardır. Bunlar içinde tartışmasız en önemlisi Gıda Güvenliğidir. Devamında ise bunu iklim değişikliği, su güvenliği, enerji sürdürülebilirliği, biyolojik çeşitliliğin korunması ve ekosistem hizmet sunumu yer almaktadır. Kentleşme, gıdalarımıza erişme şeklimizi günden güne değiştirmekte; böylelikle insan toplulukları pazarlara/süpermarket zincirlerine daha bağımlı hale gelmekte ve bizi üretimden ve toprak üzerindeki etkimizden uzaklaştırmaktadır. Bunun aksine; dünya nüfusu güvendiğimiz çevresel sistemlerin aleyhine büyümekte ve genişlemektedir. Hayatta kalmak için insanların gezegen üzerine etkilerinin azaltılması ve Dünya sistemlerini anlamaya devam etmesi önem kazanmaktadır.
İnovasyon, yani bir diğer deyişle yenilik anlayışı günümüzde teknolojiyi takip etmek ve bu alanda sürdürülebilirlik yaratmak olarak bilinmektedir. İnovasyonun büyüsüne kapılmışken bize doğanın bize sunduğu ve asıl olanı kullanma imkânı veren toprak ile bağımızın daha sıkı olmasını engelliyor olabilir miyiz? Toprak, insanlar da dahil olmak üzere tahmin edilemeyecek sayıda yaşamı destekleyebilen, çok işlevli bir varlıktır. Bize sunduklarını hızlı yaşam kültürüne uyarlamak yerine, yavaş üretim ve tüketimin hayatlarımızda daha aktif rol almasını sağlayamaz mıyız? Güvenli gıdaya erişmek küresel bir arzudur, ancak böyle bir hedefle etkileşime giren ve bunu mümkün kılan sistemleri anlamak için daha fazlasına ihtiyaç vardır.
Slow Food Hareketinin Doğuşu
Değişen yaşam tarzları ve hızlanan yaşam mücadelesinin artmasının bir sonucu olarak beslenme alışkanlıklarımızın değişmesi de kaçınılmazdır. Fast food zincirlerinin önlenemeyen yükselişi, hem tüketicilerin sağlığını, hem çevreyi, hem de yerel gıda üreticilerini etkilemiştir. Bu ve pek çok sebeple bu olumsuzlukların karşısında “Slow Food Hareketi” nin ortaya çıktığını görüyoruz.
İlk olarak, Roma’da McDonald’s restoranının açılışını protesto eden Carlo Pedrini ve destekçilerinin öncülüğünde fikir olarak oluşan Slow Food, 1989 yılında imzalanan manifesto ile resmilik kazanmıştır.
Pedrini’nin belirttiği şekilde; önemli kültür miraslarından biri olan yöresel lezzetlerin, insanların lezzet duyarlılığının korunması için önemli bir adımdır Slow food. Bu akımdan yola çıkarak da Cittaslow hareketi kendini göstermiştir. 1999 yılında İtalya’da ilk örnekleri görülen Cittaslow hareketinin amacı ise yöresel kültürlerin korunması ve halkının kalkınması için sürdürülebilirliği sağlamaktır.
Slow Food’un Amacı
Bu akımdaki ana amaç, orijinal tariften uzaklaşmadan, taze ve yöresel hammaddelerle hazırlamak, yenen yemeğin tadına varmaktır. Yerel tohumların kullanılması, özgünlüğün korunması, yöre halkının kalkınmasını destekleyen bu hareketle, “iyi, temiz ve adil” gıda ilkesi benimsenmiştir.
Düzensiz kentselleşmenin, ülke genelindeki hayat kalitesini olumsuz etkilediğine dikkat çekilirken, Slow Food ve Cittaslow hareketiyle küçük kentlerin de kalkınmasının önü açılmaktadır.
Slow Food
“Slow Food, amacı gıda biyoçeşitliliğini korumak, üreticiler ve tüketiciler arasında bağlantılar kurmak ve gıda sistemini etkileyen en acil konulardan bazıları hakkında farkındalık yaratmak olan dünya çapında bir organizasyondur.”
Dünyanın her yerinden farklı kurum ve kuruluşlar ile yapılan ortak çalışmalar neticesinde günümüze kadar büyük yankı uyandıran projeler gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’de Slow Food ve Cittaslow
Oldukça zengin bir kültürel mirasa sahip olan Anadolu şehirlerinde de Cittaslow ya da “Sakin Şehir” yaklaşımı önem kazanmaktadır. İlk olarak İzmir’in Seferihisar ilçesinin 2009 yılında bu ağa katılmasıyla zamanla pek çok ilçe de bu projeye katılmıştır. 2011 yılında Akyaka, Yenipazar, Gökçeada, Taraklı; 2012 yılında Yalvaç, Vize, Perşembe; 2013 yılında Halfeti; 2015 yılında Şavşat; 2016 yılında Uzundere, Eğirdir; 2017 yılında Gerze, Göynük; 2018 yılında Mudurnu; 2019 yılında Ahlat, Köyceğiz ve son olarak 2020 yılında katılan Güdül ilçesiyle toplamda 18 kentimiz “Sakin Şehir unvanına sahiptir.
Türkiye Slow Food’la Tarım-Gıda Alanındaki Gücünü Ortaya Çıkartabilir
- Tarım arazilerini, bağları vs. tek tek tespit edilip sit alanı haline getirilmeli ve bölgesel planlı tarıma ve hayvancılığa geçilmeli
- Destekleme programları yerine yerel üreticiye, kooperatiflere ve firmalara 2 seferlik düşük faizli uzun vadeli kredi imkânı sağlanmalı
- Gıda lojistiğinde özel araçlar ve aracılar devreden çıkarılmalı, lojistik TCDD tarafından sağlanmalı. Şehirlerimize en hızlı şekilde ulaşacak biçimde demiryolu ağı örülmeli. Havalimanları, limanlar ve meyve-sebze halleri, üretici-tedarikçi ve tüketici birbirine en kısa rotadan bağlanmalı
- Üreticiye profesyonel makine ve ekipman desteği verilmeli. Makine ve ekipmanların yerli olarak tasarlanması ve üretilmesi sağlanmalı
- Üreticinin doğrudan kazandığı yerel halk pazarları kurulmalı ve bu pazarlarda gıda güvenliği esas alınmalı
- Kooperatif ve Kalkınma Bakanlığı kurulmalı
- Gıda ürünlerinde markalaşmaya ve geleneksel gıda ürünlerinde coğrafi işaret belgesine önem verilmeli
- Gıda güvenliği ulusal programı yayınlanmalı. Firmaların analiz sonuçları ile gıda katkı maddeleri, tarım ve veteriner ilaç başta olmak üzere tam izlenebilir bir sistem kurulmalı
Bunlar İlginizi Çekebilir
AGPAM’ın sizin için önerdiği çalışmaları okuyun.
göz atın.
AGPAM’ın çalışma alanlarını ve gerçekleştirdiği çalışmaları inceleyin.