Türkiye gıda krizinin etkisini dünya ortalamasından daha çok hissedecek. Ama Türkiye'yi gıda krizine karşı dayanıklı hale getirebiliriz.
Dezenformasyon
Dezenformasyon teyidi yapılamayacak kadar kısa sürede yüksek paylaşım hızına ulaşılıyor. Peki gıdalarla ilgili basına düşen her haber büyük ses getiriyor mu?
Günümüzde insanlar internete çeşitli teknolojik kaynaklar üzerinden çok kolay bir erişim sağlayabiliyor ve her yaş grubundan insan zamanının büyük bir kısmında internet kullanıyor. Yazılı ve görsel medyanın yanı sıra sosyal medya kullanımının da yaygınlaşmış olması bir haberin kaynağından alıcılarına ulaşmasını kolaylaştırıyor fakat yapılan paylaşımın doğru veya yanlış bilgi içerip içermediğinin teyit edilemeyeceği kadar kısa bir zamanda büyük bir paylaşım hızına ulaşılıyor.
Peki gıdalar ile ilgili olarak basına düşen her haber büyük yankı uyandırıyor mu? Tabii ki hayır. O haberin ilgi uyandırması için ya oldukça farklı bir özelliğe sahip olması gerekiyor ya da çok büyük bir felaketten bahsetmesi gerekiyor. Toplum olarak negatif duygu uyandıran gerek sözlü gerek sosyal medya aracılığı ile kötü olarak kabul edebileceğimiz haberleri daha çok insana ulaştırmaya çalışıyoruz. Mesela benzer bir haberi bir kez okuyup ardını hiç sorgulamayıp sohbet konusu olmuş bir şeyin bizler de sorgusuzca başkalarına ulaşmasına sebep oluyoruz. İnsan doğası gereği, kötü olan, üzücü olan, trajik olan negatif olaylara karşı merakı daha fazla oluyor. Bu esnada bizi asıl ilgilendirmesi gereken tarımla, çevreyle, sürdürülebilirlikle, gıda teknolojisi ile ilgili gelişmelerin bu haberlerin ardında kalmasına ve gelişigüzel bir şekilde gündemde gerekli ilgiden uzak kalmasına sebep oluyoruz. Hangi gıdanın kanser yaptığı, üretimde kullanılan maddelerin ne tür toksik etkileri olduğu, uygulanan proseslerin besinlere nasıl zarar verdiği gibi haberler yoğun bir ilgiyle takip ediliyor.
Günümüzde ne yazık ki ilgi alanı ve uzmanlık alanı birbiriyle karıştırılan kavramlar. Bir birey, kişisel sağlığını önemseyebilir ve beslenme biçiminde kendine uygun standartları belirleyebilir; ancak kişisel bir deneyim ve kendine yapılan bir yatırım o bireyi bir beslenme uzmanı, bir hekim veya bir gıda mühendisi yapmaz. Bir konu hakkında kitlelere fikir beyan edebilmek, uzman görüşü belirtebilmek ve toplumu bu konular üzerinde eğitebilmek ve yönlendirebilmek için deyim yerindeyse o işin erbabı olmak gerekir.
Çok eski zamanlardan beri köy hayatlarında insanların deneyimleyerek kendilerine sağlıklı kalabilmek için yöntemler buldukları bilinir. Hatta bir diğer deyiş ile toplumda hala ‘koca karı ilacı’ tabiri de kullanılmaktadır. Gelişen teknoloji ve eğitim sayesinde tüm bu deneyimlere bilimsel olarak kanıtlanmış gerçek ve geçerli yollar bulunmuş, insanların insanlık için yeni katkılarda bulunmasına olanak sağlanmış ve bir deneyim sonrası yaşanabilecek olumsuzlukların önüne geçilebileceği kesin bulgulara dönüşmüştür. Kanıtlarla konuşan bilim dünyası yerine birilerinin uzmanlık alanında olmayan söylemlerinin çoğalmasına niçin destek oluyor ve insanlık adına faydalı olabilmek için emek veren insanların emeklerinin boşa çıkarılmasına destek veriliyor olabilir? Elbette işin ardı birilerinin haksız kazanç elde etmesine dayanıyor.
Medya ve Toplum Kaos İstiyor
Gıda mühendisleri niçin basında yer almak istemiyor? Aslı şöyle ki; medya kuruluşları alanında uzman gıda mühendisleri ya da akademisyenlerle röportaj yayınlamak istiyor fakat bu röportaj medyaya öyle yansımış oluyor ki sorun tam da bu noktada ortaya çıkıyor. %90’ı kırpılmış, algı operasyonu yapılmış, kaos çıkaracak bir halde röportaj veren kişinin bırakın onayının alınmasını bilgi bile verilmeden yayını yapılıyor ve medyanın gücü sebebiyle meslek erbabı kişilerin durumu düzeltebilme imkânı bile kalmıyor. Bir diğer hikâyede ise davete icabet etmiş meslek erbabı kişiye programın reklam arasında “Şunları şunları söyleseniz, bu kişiye ters açıklamalar yapsanız.” Şeklinde yönlendirmeler yapılarak müdahale ediliyor. Özetle; medya kaos istiyor fakat medya kazanıyor toplum kaybediyor...
Uzman kişiler diyoruz, her zaman bu mesleğin eğitimini almış kişiler mesleğin etiğini de benimsemiş kişiler midir? Ne yazık ki, hayır. Bu düzen şöyle devam ediyor; kendi mesleğini geliştiremeyen, farklılık yaratamayan, ön planda olma duygusu yoğun olan kişiler bu fırsattan istifade ederek halkı manipüle ediyor ve istediğini elde ediyor. Medya kaosu yaratmak için an kolluyor, reytingin peşinde koşuyor ve bu durum yanlış kişiler ile uzlaşmacı bir tutum ile medyanın gerçek olmayan yüzünün toplum tarafından benimsenmesine neden oluyor.
Bozuk Saat Bile Günde 2 Defa Doğruyu Gösterir
Bir kez siması tanınmış ve bir programda reyting kazanılmasına sebep olmuş bir kişinin zamanla kendi uzmanlık alanı dışında her şey hakkında fikrini beyan ettiğine şahit oluyoruz. Bu kişiler kısa sürede birçok televizyon kanalında karşımıza çıkmaya devam ediyor, fark ediyor musunuz? Tanınmış isimler zihinlerde öyle büyük bir yer ediyor ki medyanın da verdiği büyük destek ile bu kişilerin gıdalar ve beslenme hakkında asılsız açıklamalarına maruz kalıyoruz. Ekranlarda görmeye alıştığımız bu kişiler zamanla cümlelerindeki ölçüyü aşarak değerli açıklamalarını yapması daha uygun olan bilim insanlarını, akademisyenleri ve mühendisleri aşağılayarak da cümlelerini destekleyebiliyorlar. Bu ülkenin bu alanlarda konuşabilecek, güzel çalışmaları olan, kendini iyi yetiştirmiş, hayatını bilime adamış akademisyenleri, mühendisleri var ve niçin bu kişilerin söz sahibi olması için imkân verilmiyor olabilir? Onaylanma ihtiyacından doğan bir hikâye, devamında toplum tarafından onaylanarak halkın korkularından beslenerek çoğalan büyük bir sosyal medya canavarına dönüşüyor. Bilimsellikten uzak açıklamalar zamanla tutarsızlık da içermeye başlıyor fakat dönüşü olmayan bir medya güveni zamanla sosyal medya canavarlığını da fenomenliğe çeviriyor. Bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösteriyor, medya doğruyu göstermiyor.
İş hayatındaki davranışları yönlendiren, onlara rehberlik eden etik prensipler ve standartların toplamına mesleki etik denilir. Meslek etiği, belirli bir meslek grubunun, meslek üyelerine emreden, onları belli kurallarla davranmaya zorlayan kişisel eğilimlerini sınırlayan, yetersiz ve ilkesiz üyeleri meslekten dışlayan, mesleki rekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan mesleki ilkeler bütünüdür.
Peki asıl çalışma alanı gıdalar üzerine olmayan kişilerin bir gıdanın nasıl işlendiği, nasıl şartlarda hazır hale getirildiği, hangi yöntemlerin uygulandığı ve nasıl tüketilmesi gibi konularda kamuoyunu yönlendirmesi meslek etiğine aykırı değil midir?
Bu Yanlış Nasıl Düzelir?
Bu alanda sosyal medya devlerinden, RTÜK’e, ulusal otoritelerden, medya şirketlerine kadar herkes sorumluluk sahibi diyebiliriz.
- RTÜK siyasetin güdümünden çıkarılmalı ve yönetimi basın alanında uzman kişilerden oluşan özerk, bilimsel bir kurum olmalı. Bu kurumun ulusal otoriteler tarafından görevlendirilmiş bir uzmanlar komisyonu oluşturulmalı
- Sosyal medya şirketleri uzmanlık alanları ile ilgili faaliyet gösteren hesaplara önce doğrulama ve onay getirmeli. Sosyal medya hesaplarında mavi tık almak zor bir şey fakat halkı manipüle etmek çok kolay
- Medya şirketleri uzmanlık getiren konularda görev alan muhabir, editör ve yazar kadrolarını ilgili mesleğin uzmanlarından oluşturmalı ya da bu uzmanlardan danışmanlık almalı
- Bilimsel olmayan, halkı manipüle eden bilgiler veren programlar, röportajlar vs. için “Bu program daha önce yanıltıcı bilgiler verdiği için ceza almıştır.”, “Bu uzman, uzmanlık alanı dışında görüş bildirmektedir.” gibi ibareler ile yayınlanması, reklamlarının da engellenmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı
Bu konuda siz neler düşünüyorsunuz?
Bunlar İlginizi Çekebilir
AGPAM’ın sizin için önerdiği çalışmaları okuyun.
göz atın.
AGPAM’ın çalışma alanlarını ve gerçekleştirdiği çalışmaları inceleyin.