250’den fazla bilinen gıda kaynaklı hastalık ve bu hastalıklara neden olan değişik tipte birçok mikroorganizma bulunmaktadır.
Gıda Demokrasisi
Gıda demokrasisi gıda sistemlerinin şekilllendirilmesine her yurttaşın aktif olarak katılımı ve katılabilirliğinin sağlanması gerektiğini savunan bir sistemdir.
Kelime anlamıyla demokrasi, toplumsal ve ekonomik farklılıklar gözetilmeden herkesin eşit olmasını ifade eder. Gıda demokrasisi ise tüketim ürünlerinin üretiminde ve tedarikinin sağlanmasında her yurttaşın eşit katılım sağladığı ve süreci şekillendirdiği bir gıda yönetim yaklaşımıdır.
Gıda Demokrasisi
Gıda demokrasisi gıda sistemlerinin şekillendirilmesine her yurttaşın aktif olarak katılımı ve katılabilirliğinin sağlanması gerektiğini savunan bir sistemdir. Özel sermayenin küresel gıda üretim zincirinin üzerinde artan baskıcı yaklaşımına karşın tüm yurttaşların güvenli ve kontrollü koşullarda üretilen, uygun fiyatlı, sağlıklı gıdalara erişim hakkını elde etme ihtiyacını savunmaktadır.
Bu yaklaşımla birlikte tüm yurttaşların güvenebilecekleri koşullarda yetiştirilen, uygun fiyatlı, sağlığa faydalı gıdalara erişim hakkı olduğunun üzerinde durulmaktadır. Özellikle yurttaşlık kavramı üzerine temellendirilen gıda demokrasisi, kişilerin her şeyden önce demokratik haklara sahip olan birer yurttaş olduğu fikrinden beslenmektedir.
Buna karşın, mevcut düzen global şirketlerin tekelinde olup yerel üreticilerin ve yerel üretimin dışlandığı, gıdanın metalaştırıldığı bir sistem olarak devam etmektedir. Global şirketlerin tekelinde işleyen tedarik zincirleri tarladan sofraya diye tabir ettiğimiz tanımda tarladaki kişinin ikinci sınıfta yer almasına neden olmaktadır.
Hala etkilerini hissettiğimiz pandemi sürecinde de hem ulusal hem de uluslararası düzeyde gıda tedarikinde aksamalarla karşı karşıya kalındı. Bu durum; daha sürdürülebilir, afet ve benzeri beklenmeyen durumlara karşı daha dirençli ve demokratik tarımsal-gıda sistemlerinin kurulması gerektiği fikrini ortaya koymuştur. Aynı zamanda, yerel üreticilerin, zincir firmalar karşısında ezildiğini göstermiş ve gıda güvenliği hususunda zayıflıkların ortaya çıkabildiği, dayanıklı ve esnek olmayan bir sistemin içerisinde olduğumuzu anlamamıza sebep olmuştur. Ayrıca, pandemi süreciyle birlikte gıda tedarik zincirindeki adaptasyon ve değişim kapasitesinin sağlanamaması, tarladan hasat ettiği tarımsal ürünü fiilen sağlayan kişi olmasına rağmen çiftçiyi gıda sistemlerinde zayıf role getirmiştir.
Gıda vatandaşlığı olarak da adlandırılan gıda demokrasisi, gıda hakkının eşit yollardan her yurttaşa ulaştırılmasını hedefler. Gıda demokrasisi, toplumların temelini oluşturan ortak değerleri yansıtan ve insanların istediği ürünleri satan bir gıda sisteminden ziyade dönüştürücü ve sürdürülebilir bir gıda sistemi oluşturmaya yönelik sistemdir. Toprağı, suyu ve ekosistemleri korumak, sürdürülebilir gıda sistemlerinin kurulmasını sağlamak yalnızca global firmaların inisiyatifine bırakılmamalıdır. Üretim, lojistik ve pazarlamada yer almayan sadece tüketici olarak konumlanmış yurttaşların bir araya gelerek tüm bu değerlerimizi koruyabilmesi ve sürdürülebilirlik hareketlerine katılabilmeleri için teşvik edici olunmalıdır.
Yalnızca Tüketici mi?
Güncel sistemde yurttaşların gıda tedarik zincirinin en sonunda yalnızca ‘tüketici’ olarak yer alması insanları gıdaya ve gıda üretimine yabancılaştırıyor. Bu da tüketicinin sistemde söz sahibi olmasını engelliyor; sisteme, doğaya ve kendimizden başka her canlıya karşı sorumlu olduğumuz gerçeğinden uzaklaşarak çevreye karşı daha bencil hale geliyoruz. “Hizmet veren” ve “hizmet alan” olarak kutuplaştırılan üretici ve tüketicinin arasında yer alan uzun tedarik ağı ekonomik eşitsizliğe sebep oluyor.
Özetle; bu yaklaşımı benimsemek gıda üretim tedarikinde yalnızca uluslararası büyük şirketlerin karar aşamasında etkili olmasının önüne geçerek, kanallarınca belirlenmiş tüketim ve fiyatlandırma tekniklerinin reddedilerek her yurttaşın sürdürülebilir gıda yaklaşımına katılımını hedeflemektedir. Yurttaşların gıda sistemi üzerinde daha fazla söz hakkına sahip olması gerektiğini savunan bu sistem, gıda sistemi üzerindeki kontrolü çok uluslu şirketler yerine yurttaşın eline vermektedir. Eşitliği sağlanmamış fiyatlandırma politikalarının önüne geçmeyi hedefleyen bu sistem, üretim-tüketim dengesinde herkesin aynı haklara sahip olduğunun da altını çizmektedir. Tüketim fiyatlandırması ve kâr marjı yönüyle bakıldığında bu sistem devletlerin elinde şekillendirilen sınırlı bir sistem halinde olmamalıdır.
Gıda Demokrasisinin Avantajları
Gıda demokrasisinin temelleri geleneksel demokrasinin temellerine dayanır:
- Yurttaşa doğru/bilimsel bilgiye dayalı özgün ve alternatif ürünler sunar
- Karar verme sürecinde yukarı yönlü katılım ve en aşağı katmandan en yukarı katmana doğru yaklaşımı destekler.
- Gıda güvenliğini, insan sağlığını, sürdürülebilir tarımı ve çevreyi korumayı, çiftçi ve tarım işçilerinin haklarını gözetir.
- Gıda sistemine, sistemin içindeki kuruluşlara ve çiftçilere olan inanç ve güveni tazelemeyi hedefler.
Gıda Demokrasisini Doğru Şekilde Uygulamak için Neler Yapılmalı?
1. Gıda tedarik zincirleri kısaltılmalı,
2. Üreticilerin gıda tedarik zincirinde görünür olabilmesi, etkin ve organize faaliyet göstermesi için gıda kooperatifleri gibi yerel dayanışma örgütlenmeleri kurulmalı ve yerel üreticilerin doğrudan satış yapmaları teşvik edilmeli,
3. Devlet, global şirketlerin faaliyetlerini sınırlayıcı, sorgulayıcı politikalar geliştirmeli,
4. İthalat ürünleri yerine yerli ata tohumun üretimi teşvik edilmeli ithal ettiğimiz ürünler yerel tohumlarla sağlanmalı.
5. Küçük işletmelere teşvik desteği verilmeli.
Bunlar İlginizi Çekebilir
AGPAM’ın sizin için önerdiği çalışmaları okuyun.
göz atın.
AGPAM’ın çalışma alanlarını ve gerçekleştirdiği çalışmaları inceleyin.